Yaşamın sanatı: nefes ve sessizlik
YAZAR: MERVE ÖZAYTEKİN
The Art of Living (Yaşama Sanatı) ile 7 yıl önce tanıştım. Arzu Özev, Saint Joseph Fransız Lisesi’nden arkadaşım. Ben Fransa’da iletişim okurken, o da Amerika’nın prestijli üniversitelerinden UMASS Boston’da psikoloji eğitimi alıyordu. İkimiz de Türkiye’ye dönmüş, hayata bir yerinden başlamaya çalışıyorduk. Bir gün yolda karşılaştık. Ben gazetede çalışmaya başladığımı, hayalimi gerçekleştirdiğimi söyledim. Oysa bana psikoloji eğitimine yakın bir şey yaptığını, ‘yaşamının sanatını’ öğrettiğini söyledi. ‘Yaşamın sanatı’ nedir ki? Sen nasıl öğrendin?’ diye sordum. ‘Nefes ve yoga’ diye yanıtladı. Ne nefes ne de yoga hakkında bilgim vardı.
Sri Sri Yoga ile bir kere tanışan bir daha bırakmıyor
Amerika’dan Yeni Zellanda’ya
Amerika’da psikoloji eğitimi alırken başlayan, Hindistan, Yeni Zellanda, Güney Amerika ve Almanya’ya uzanan hikayesini anlattı. Türkiye’de o yıllarda pek de bilinmeyen nefes tekniği ve yoga konusunda dünyanın birçok yerinde eğitim aldığını; onun uyguladığı Sri Sri Yoga’nın meditasyon, vücut ve nefes egzersizleri içerdiğini söyledi.
Mutluluk kendiliğinden geliyor
”Peki bunları yapınca yaşamın sanatını öğrenmiş mi oluyoruz?” diye sordum Arzu’ya. ”Hayatta birçoğumuz ‘mutlu’ olmanın cevabını arıyoruz. Eğer doğru nefes almayı öğrenirsek, meditasyonla ruhsal dinginliğimizi sağlarsak, çeşitli yoga hareketleriyle vücudumuzda biriken toksinlerden arınırsak; bedenimizin enerjisini yükseltmiş oluruz. Geçmiş pişmanlıklarımızdan, gelecek kaygısından, depresyondan, yüksek tansiyondan, kronik birçok hastalıktan kurtulur, stresle başa çıkabilir, işte ve ilişkilerimizde verimliliği artırırız. İşte tüm bunları düzene soktuğumuzda da mutluluk zaten kendiğinden gelir… ” dedi.
Nefes almayı öğrenmek için yalnız dört gün
Kafam karışmıştı. Sadece nefesle, vücut hareketleriyle, meditasyonla hayat bana göre değişemezdi. Mutluluk ise asla kendiğinden gelemezdi. İkna olmam için deneyimlemiş kişilerle tanışmalı, farkı kendim de yaşamalıydım. Arzu yogaya başlamam için birkaç kez teklifte bulunsa da, birçok nedenle erteledim. Arzu’nun Fenerbahçe’deki Art of Living Merkezi’ne boş zamanlarımda gidiyor, nefes ve yoga kurslarına katılanlarla sohbet ediyordum. Pek çok kişi, problemleri sonrası yoga ve nefese başlıyordu. Uyku bozukluğu çeken, sevgilisinden ayrılan, evlilik hayatı iyi gitmen, stresle başa çıkamayan Arzu’nun kapısını çalıyordu. Bazısı ise sadece denemek için derslere katılıyordu. Yalnız dört gün süren yoga veya nefes kurslarının sonunda, kursu alıp da problemlerinden uzaklaşmayınına rastlamadım. Birkaç ay içerisinde ise hayatını değiştirmeyene. Farkındalığın arttığı bu kurslarda, birçok kişi mutlu olmadığı noktaları hayatından bilinçli olarak çıkarabiliyor, hayatını bir şekilde daha doğru yönetmeyi öğreniyordu. Kısacası, Arzu onlara nefes almayı ve yogayı öğreterek aslında mutluluğun anahtarını veriyor, gerisi onlara kalıyordu.
Yogayla yorulmadan forma gir
Sonunda denemeye karar verdim. Önce yoga derslerine düzenli olarak katıldım. Sonra da Art of Living (Yaşama Sanatı)’in dört günlük Sudarshan Kriya nefes tekniğini öğreten birinci kursunu tamamladım. Yoga birçok kişiye zorlu hareketler dizimi gibi geliyor. Ama öyle değil! Her tür sporun yorucu olduğunu düşünür, yoran aktivitelerin de yaşlandırdığına inanırdım. Yoga benim gibi düşünen birini bile bağımlı yaptı! İyi sebeplerden dolayı… Öncelikle yoga vücudumu yormadan, forma girmemi sağladı. Derse katılan birçok kişide de yaşlanmayı önleyici etkisini gözlemledim. Çoğu kişi yogayı ‘artistik hareketler’ olarak düşünse de, yoga insanı özüne döndürüyor. Öyle ki, yoganın zor diye düşünülen hareketlerini aslında bebekliğimizde, çocukluğumuzda doğal olarak yapıyoruz. Bu hareketleri, yetişkin olarak düzenli olarak yoga ile yaptığımızda vücudumuzdaki kronik ağrılardan, hastalıklardan kurtuluyoruz. Özümüze dönüyor, vücut aslında olması gerektiği gibi esniyor, kendini rahatlamış hissediyor, sağlığı ise garantiliyor.
Elveda diz ağrısı
Benim problemlerim alerji, mevsim değişimlerinde sık sık hasta olmam ve dizimdeki menisküs kaynaklı ağrıydı. Bağışıklık sistemimi yoga öyle güçlendirdi ki, vitamin almama gerek kalmadan, vücudum kendini korumaya başladı. Dizimdeki menisküs yırtığı devamlı ağrı yapıyor, doktorlar ameliyat olmamı söylüyordu. Yogayla birlikte ağrılardan da kurtuldum. Bu kadar etkili bir yoga tekniğinin ardından Sudarshan Kriya nefes tekniğini hemen denemek istedim. Nefes ise hayatımı bambaşka yöne götürdü. Sadece dört günlük bir nefes kursu ne yapabilir ki diye havalı havalı konuşuyordum. İnsanın kendine sadece yarım saat ayırması bile uzun süreli harikalar yaratabiliyor, inanın. Derste öğrendiğim, kendi kendime evde sadece yarım saat uyguladığım nefes egzersizlerinin hem sağlığım hem de psikolojim üzerinde büyük etkisini gördüm.
Kangren olan ilişki sonlandı
art of living
Nefesle tanışmak hayata geri dönmektir…
Nefes egzersizleri sayesinde alerjiden kurtuldum. Devamlı aldığım ilaçları azalttım. Burun damlası hayatımın bir parçası olmaktan çıktı. Ayrıca hayatımda beni rahatsız eden her şey, çaba gerektirmeden benden uzaklaştı. Bunun başında kangren olan aşk hayatım geliyor. Dört yıl süren, bir yere varamayan, ilişki içinde devamlı üzüldüğüm, ayrılsam daha da fazla üzülmekten korktuğum bir ilişki… Bitti. Ve ben bir gün olsun üzülmedim. Nefesten önce en ufak tatsızlıklara bile sinirlenirdim. Artık sinirlensem de sinirim saman alevi gibi… Kendimi kontrol edebiliyorum.
4 gün sessizlik: yoga, meditasyon, nefes
”Nefesin de ötesinde ne olabilir? Bunun daha da ilerisi nedir?” diye Arzu’ya sordum. ”Sessizliğe katılacaksın. Dört gün boyunca sessiz kalacak, yoga, meditasyon ve nefes yapacaksın. Temizleneceksin” dedi. ”Benim gibi çok konuşan biri için zor bir deneyim ama yapacağım’ dedim. Düşünsenize konuşmaya başladığım andan beri hiç susmamıştım; dört gün boyunca sessiz kalacaktım. Denemek için can atıyordum. Peki sessiz kalmanın anlamı neydi? Kendi başımı alıp gitsem sessiz kalsam olmaz mıydı? Arzu olmayacağını söyledi. Nedeni de, sessiz kalarak meditasyon yapmanın, beynin sağ ve sol hemisferini dengelediğini anlattı. Böylece sistemim uyum içinde çalışacak, zihnim berraklaşacak, konsantrasyonum artacak, sezgiselliğim güçlenecekti.
Art of Living’in Almanya-Bad Antogast, Kara Ormanlar’daki merkezine kaydımı yaptırdıktan sonra Ağustos ayını iple çektim…
Sabah 6′da güneşe selam
Ve Oppenau’dayım. Almanya’nın Kara Ormanları’nda…. Sessizliğe, kendimle başbaşa kalmaya, ilk kez olsun iç sesimi dinlemeye kilometrelerce uzağa geldim. Arkadaşlarımın ‘çılgınlık’, ‘deli işi’ diye tanımladığı sessizliğe sonunda vardım. Dört gün boyunca kimseyle konuşmadan, telefonsuz, mesaj çekmeden, gazeteleri okumadan, kitap sayfası çevirmeden, vejetaryen beslenerek, meditasyon, yoga ve en önemlisi de bolca nefes alarak doğayla başbaşa kalacağım.
Tek dünyayız
Bad Antogast’ta, dünyanın birçok yerinden gelen benim gibi pek çok insanla birlikteyim. Arjantinli, Rus, Bulgar, İtalyan, Alman, Hintli… herkes bir arada, tek dünyayız. Odalarımıza yerleşiyoruz. 5 kişilik odalarımızda da durum farksız. Bir İtalyan, bir Polonyalı, bir Macar, iki de Türküz. Ne fark eder ki, kurs bitene kadar konuşmayacağız. Odada tuvalet ve duş yok. Ortak kullanım tuvalet ve duşları merak ediyorum. Hemen koridora gidiyorum. Neyse ki tuvalet tertemiz. Sabah 6.00′da yoga ve nefes için hazır olunmalı. Sabahın kör saatinde tuvalet önünde uzunca bir sıra olacağı için, ben duşumu akşamdan alıyorum.
150 kişiden de çıt çıkmıyor
Sessizliğin başladığı kursun ilk günü 5.30′da kalkmak inanılmaz zor geliyor. Uyumak istiyorum. Sıcacık yatağımın yorganını aralamak dahi beni zorluyor. Yabancılar, çoktan kalkmış duşlarını almış ve meditasyon yapacağımız salona inmiş bile. Toparlanıp ben de onlara katılıyorum. Pembe matıma yer bulup hemen bir duvar kenarına yerleşiyorum. Salonda 150 kişi olmasına rağmen müthiş bir sessizlik var. Sabahın 06.00′sında, tanımadığım ve ‘günaydın’ bile diyemediğim insanlarla, uyku sersemi bir halde, ben burada ne yapıyorum?
Yogayla enerji yükseliyor
Yoga hareketleriyle güne başlıyoruz. Uykum yavaş yavaş açılıyor. Kendime geliyorum. Hatta enerjim fazlasıyla yükseliyor. Artık yatağa dönüp uyumak istemiyorum. Saat 06.30′da Sudarshan Kriya nefes hareketlerine geçiyoruz. Hocanın yönlendirmesiyle topluca nefes alıyoruz. Salonda enerjinin gittikçe yükseldiğini hissediyorum. Bu, hiçbir yerde deneyimlemediğim müthiş bir şey. Tarifi yok. Kara Ormanlar’ın oksijenini içime çektikçe tüm hücrelerimi hissediyorum. Burnumun içi hafiften, tatlı tatlı yanıyor, ciğerlerime hava doldukça yaşamın farkına varıyorum. Şükrediyorum. Gündelilk hayatta değerini bilmediğimiz nefesin bir kez daha önemini anlıyorum. Nefesten sonra kendimi hafiflemiş, konuşmasam da müthiş iyi hissediyorum. Artık kimseye ihtiyacım yok. Kendimle çok mutluyum.
Saat 07.00. Salonun kapısına görevlerimiz asılmış. Kursa katılan herkesin, kurs boyunca yapacağı bir ‘görevi’ yani ‘seva’sı var. Seva, karşılık almadan yapılan iş anlamına geliyor. Bulaşık yıkamak, tuvalet temizlemek, bahçeyi düzene sokmak, salonları süpürmek, sebze toplamak gibi… Bulaşık yıkamayı o kadar sevmiyorum ki dua ediyorum, ”Allah’ım lütfen bana düşmesin!”. Listeye bakıyorum, eveeet düşmemiş, ama daha da beteri gelmiş. Erkek tuvaleti temizliği! Değiştebileceğimi söyleseler de, yapacağım, üstesinden geleceğim diyorum. Görevim saat 08.40′ta. O saate kadar boşum.
Her gün yemeğimizi yediğimiz Art of Living Center’ın girişi
Mutfağa göz atıyorum. Açık büfe kahvaltımız hazır. Tabağımı alıp sıraya giriyorum. Merkezin mutfağına sağlığa zararlı hiçbir ürün girmiyor. Her şey organik ve doğal. Kurs boyunca vejetaryen beslenmemiz öneriliyor. Nedeni, vücudumuzda biriken toksinlerden arınmak, bu dört gün boyunca bedeni gereksiz besinlerle yormamak. Zihnimizi, ruhumuzu, bedenimizi iyi hissetmek istiyorsak bunun en önemli noktası sağlıklı yemek yemek. Mutfakta organik taze krem peynir, bal çeşitleri, ev yapımı reçeller, yulaf ezmesi, doğal Alman köy ekmekleri ve meyve çeşitleri var. Gözüm kahve ya da siyah çay arıyor. Bulamıyorum. Onlar yerine, bitki çaylarından ne ararsanız var. Naneli, papatyalı, portakallı… Bir de kahveye benzer, suda çözülen bitkisel bir içecek. Onu bir türlü sevemiyorum.
Kalabalıkta yapayalnız
Kahvaltımı etmek için merkezin orman içindeki bahçesinde kendime bir yer buluyorum. Çatal bıçak sesinden başka ses yok. Henüz dün akşam gördüğüm ve de gülümsediğim adam bana küsmüş gibi. Yüzüme bakmıyor. En tanıdık sima Arzu. Arzu’ya bakıyorum. O da bir tebessüm edip kafasını çeviriyor. Herkes kendi sessizliğinde yaşamaya başlamış bile. Kimi yediği yemeğe bakıyor, kimi doğayı inceliyor, düşünüyor. Ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini çözmeye çalışıyorum ama anlamıyorum. Belki de onlar da benim için aynısını düşünüyor. Herkes bu kalabalık içinde kendiyle başbaşa. Hayretim arttıkça, Arzu’nun kurs öncesi dedikleri aklıma geliyor ”Burada beş yıldız konforu aramamalısın. Sessiz kalmaya ve nefsini terbiye etmeye geldin. Yemek yediğin tabağı mutfaktaki bulaşıkçıya teslim ederken bile ‘Ah ah bizim beş yıldızlı oteller’ diye aklından geçirirsen yandın. İşin zor.” Tabağımı mutfağa bırakıyorum. Görevleri bulaşık yıkamak olanlar sessizlik içinde harıl harıl çalışıyorlar. Şimdi sıra bende, erkek tuvaleti temizlemekte, marş marş!
Görev: Tuvalet temizliği
Tuvaletin olduğu koridorda Alman bir kadın bekliyor. Yanına yanaşıyorum. El hareketleriyle tuvaleti temizlemeye geldiğimi anlatıyorum. Temizlik malzemelerinin yerini gösteriyor, neler yapmam gerektiğini anlatıyor. Duşların giderinde biriken kılları toplamam, yerleri su damlası dahi bırakmadan tertemiz ve kupkuru yapmam gerektiğini söylüyor. Hafiften midem kalkıyor. Ama ‘yapacağım’ diyorum; ‘üstesinden geleceğim’. 5 duş, 5 tuvalet, 5 lavabo ve 2 pisuar temizlenmeyi bekliyor. Etrafıma bakıyorum. Duvarlarda kıllar, burun pislikleri var. Tuvaletler de temiz falan değil. Erkeklerden bir an olsun tiksiniyorum. Biz onlara nasıl sarılıyoruz, onlarla nasıl öpüşüyoruz? 4 gün boyunca aynı pisliği nasıl temizleyeceğim? Ağlamak istiyorum. Kapıdan kursa katılan psikolog arkadaşım Derya giriyor. Neyse ki yalnız değilim; iki Türk, konuşmadan da olsa biz bu işi hallederiz.
Gerçekten de öyle oluyor. Lavaboları ovuyor, yerleri siliyor, duşların içini pırıl pırıl yapıyoruz. İşin enteresanı, sessizlik içinde bunu yaparken inanılmaz rahatlıyoruz. Bir seferinde, tertemiz yaptığımız bir tuvaleti, bir saniye içerisinde kirleten çocuğa bile kızamadık. Dört gün boyunca, temizlik sonrası içimizi büyük bir mutluluk kaplayarak, gülerek tuvaletlerden ayrıldık.
Neşe ve coşku hayatın en temel noktası
Görevimi tamamladıktan sonra, yine meditasyon salonundayım. Gözlerimi kapatıyor, hocanın direktifleri doğrultusunda derinlere dalıyoruz. Düzenli, belirli bir teknik dahilinde nefes alıp vermek yaptığımız meditasyonların en temel noktası. Nefes alıp verirken kimi uyanık kalıyor, kimiyse kendinden geçip uyuyor. Ben uykuyla uyanıklık arasındayım. Eskilere gidiyorum. Pişmanlıklarımla, hatalarımla yüzleşiyorum. Fark etmediğim huylarım, davranışlarımı daha iyi görüyorum. Gündelik hayatın can sıkıcılığının, aslında kendi mutluluğumun eksikliğinden kaynaklandığını anlıyorum. Mutluluk ne kadar fazlaysa, enerji ne kadar yüksekse, hayatı farkındalıkla idare etmek de aslında o kadar basitmiş. Nefesle, meditasyonla hayatına çektiğin neşe ve coşku ne kadar varsa seninleyse, mutluluk da kendiğinden geliyormuş. Meditasyon bitiminde kendimi kuş kadar hafif, bir o kadar da kuvvetli hissediyorum.
Meyve sebze ye, aç kalma
Öğle meditasyonundan sonra sıra öğle yemeğine geliyor. Yemek elbette organik, vejetaryen ama bir o kadar da lezzetli. Bu saati, sessiz kaldığım dört gün boyunca sabırsızlıkla bekliyorum. Tamam, menüde annemin zeytinyağlı fasulyesi, dolması, pilavı yok. Ya da kremalı, bol çikolatalı tatlılar.. Yine de yemekler beni fazlasıyla mutlu ediyor. Her öğünde mutlaka mercimek, nohut gibi bir baklagil, çeşitli baharatlarla hazırlanmış sebzeler, kabuklu pilav ve çorba var. Hepsinden az az tabağıma alıyorum. Tatlı olarak da, meyveli tatlılar ya da meyve. İnanın, dört gün boyunca, hiç mi hiç acıkmadığım gibi, kendimi gerçekten çok tok hissediyorum.
Ormandaki uzun yürüyüşler
Ormandaki uzun yürüşlerde yeşilin her rengini fark ediyorsunuz. Öğle yemeği sonrası ormanda yürüyüş var. İşte en sessiz kalınan zaman. Kara Ormanlar’a bırakıyorum kendimi. Havasını içime çekiyorum. Mis gibi ağaç, toprak kokuyor. Tepeden Almanya’ya bakıyorum. Hayatım gözlerimin önünden geçiyor. Annemin ve babamın sesini o kadar özlüyorum ki… ”Buraya kendimi kapattım ama onların suçu ne?” diyorum kendi kendime. Hayattalar ve onlardan haber almıyorum. Ama gün gelecek hayat hepimize bunu deneyimletecek. Alışmalıyım, alışmalılar diyorum. Dört gün boyunca yaptığım yürüyüşlerde hayatta yapmak istediklerim, beni mutlu edecek her şey tek tek kendiliğinden beliriyor. Unutmamak için not ediyorum. Hayatta her zaman bir liste yapılabilir gibi geliyor değil mi? Ama bu liste alınan yılbaşı kararlarından farklı. Gerçekten özüm ne istiyor onu sesizlikte hissediyorum, istediklerime bir adım daha yakınım…
Önyargıyıya yer yok
Yürüyüş sonrası program belli. Salonda toplanıyoruz. Meditasyon yapacağız. Konuşmasak da, dört gün boyunca aynı yerde meditasyon yaptığım insanları kendime çok yakın hissediyorum. Bazen içimden birine gülümsemek, sıkı sıkı sarılmak geliyor. Yüz bulduklarıma sarılıyorum. Bir bakıyorum başka biri de bana sarılıyor. İlginç ama içimizden adeta sevgi taşıyor. Hangi milletten olduğunu bilmediğim, tanımadığım insanlara karşı hiçbir önyargım yok. Dört günün sonunda hepimiz birbirimizi yıllardır tanıyor gibiyiz. Her toplu meditasyon sonrası birbirimize daha da yakınlaşıyoruz.
Geçmeyen baş ağrısı ve masaj
Sessizliğin en zor geçirdiğim anı, başımın geçmek bilmeyen ağrısıydı. Arzu uyarmıştı: Yüzünde sivilceler çıkabilir, belin ağrıyorsa daha çok ağrıyabilir. Dayanamayacağın zamanlar olabilir. Her şeyi bırakıp kaçmak isteyebilirsin. Ama dayan. Merkezde ağrını sızını bırakacaksın. Toksinlerinden arınacaksın” . Peki benim başım neden bu kadar çok ağrıyordu? Hastaneye gidemeyeceğime göre, en doğru adres, merkezin içindeki ayurveda bölümüydü. Bu bölümde ayurveda doktoru kontrolünden geçiyor, yediğiniz yemekten cilt sorunlarına kadar her türlü rahatsızlıktan kurtulmanın yollarını öğreniyorsunuz. Size en uygun masajı öneriyor, en doğru beslenme biçimini anlatıyorlar.
Ayurveda bölümünde sağlık bul
Baş ağrımın sebebi, vücudumda biriken toksinleri meditasyon sonrası atmamdan kaynaklanıyormuş. Ayrıca çaya ve kahveye o kadar bağımlıymışım ki, merkezde çay ve kahve tüketmediğim için yoksunluk çekiyormuşum. Ne kadar yazık… Bağımlılığın her türü ne kadar da kötüymüş. Ayurveda bölümündekiler bol bol su içmem gerektiğini söyledi. Bir de masaj yaptılar. Öyle bildiğiniz masajlardan değil. Nicoletta -masözün adı- vücüdumun çeşitli noktlarına dokundu. Ne oldu bilmiyorum ama rüyalar aleminde gezinmeye başldım. Uyandığımda vücudum rahatlamış, yenilenmiştim.
Kahkaha ile açılan sessizlik
Dört gün su gibi akıp geçti. Son gün gelip çattığında içimi tarifi zor bir coşku kapladı. Günlerdir duymadığım sesim, bir anda bir kahkaha ile çözüldü. Arzu ile Derya’nın gözlerine bakarak gülmeye başladım. Hemen konuşmaya başladık, günlerdir görüp de aile gibi olduğumuz kişilerle tanıştık. Annemle babamın sesini duymak istiyordum. Onları aradım ve şükrettim. İyi ki varlar. Arkadaşlarımla mesajlaşmaya başladım. Sanki dört gün değil de bir ömür boyu ordaymışım gibi… Odama döndüğümde ise, günlerdir göz göze geldiğimiz oda arkadaşım İtalyan Giulia ile arkadaş olduk. Kucaklaştık. Sanki birbirimizi yıllardır tanıyor gibiydik. Numaralarımızı verdik birbirimize. İtalya’da veya Türkiye’de görüşeceğiz diye sözleştik.
Kedinle başbaşa kaldığında sık
O gece uyku tutmadı. İçimden adeta mutluluk ve coşku taşıyordu. Çıkıp koşmak, yürümek istiyordum. An an, yüksek farkındalıkla geçirdiğim dört gün sürekli aklımdan geçti: Dört gün boyunca, ne bir kötü söz, ne dedikodu, ne de gereksiz konuşma. Televizyonlardaki üzücü haberlerden az da olsa uzaklaşabilme… Ayrıca hiç de sıkıcı değilmişim. Kendimle başbaşa kaldığımda hiç de sıkılmadım. Şimdi sıra düzenli nefes egzersizlerini yapmakta ve de Hindistan’daki7 günlük sessizliği denemekte…
YAZAR: MERVE ÖZAYTEKİN
————————————————————————————————————————————–
ARZU ÖZEV KİMDİR?
1983 yılında, İstanbul’da doğdu. Saint Joseph Lisesi’ni bitirdi. University of Massachusetts, Amherst’te psikoloji okuduğu yıllarda Sudarshan Kriya nefes tekniği ve yoga öğretisiyle tanıştı. Daha mutlu ve sağlıklı bir yaşam kapısını açan, dünya çapında 150 ülkede yaygın bu nefes tekniğinin ve derin yoga bilgisinin deneyimi ve etkisiyle Hindistan başta olmak üzere, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve Almanya’da öz bilgisi ve yoga konusunda eğitimler aldı. Güney Afrika’da tamamladığı eğitim sonrası Art of Living Sri Sri Yoga Eğitmeni olan Arzu Özev, Hindistan’da ise “Yaşama Sanatı (Art of Living) Yetişkinler, Gençler ve Çocuklara Yönelik Kişisel Gelişim, Stres Yönetimi ve Potansiyelini Açığa Çıkarma” üzerine yetişkinler için “Art of Living Nefes”, Gençler için “YES”, çocuklar için “Art Excel” eğitmenlik, “Kişisel ve Kurumsal Koçluk Sertifikaları”nı sertifikalarını aldı. İş dünyasındaki pek çok isme koçluk yapan Özev, Türkiye’de (THY, Kale Holding, Boğaziçi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi vb.) ve dünyanın çeşitli yerlerinde (ABD, Almanya, İtalya, Yeni Zelanda vb.) “Sri Sri Yoga” ve nefese yönelik “Art of Living – Nefes Alma Sanatı” programları ve stres yönetimi konusunda bireylere ve firmalara yönelik seminerler vermektedir. Dünya barışı için, insanın önce kendi içinde huzur ve barışı bulmasının esas olduğu inancıyla, olabildiğince çok kişinin daha sağlıklı, stresten arınmış ve mutlu bir yaşama kavuşmasına yardımcı olan Arzu Özev, dünya çapında 150 ülkede temsilciliği olan Art of Living – Yaşama Sanatı Vakfı’nın Türkiye temsilciliğini ve yönetim kurulu başkanlığını yapmakta, tüm tecrübelerini yaşam koçluğuyla da birleştirerek çalışmalarına devam etmektedir.